Galatasaray Spor Kulübü,
Türk Spor Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini hiç kuşkusuz içinden
doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray Lisesi'nden (Mektebi
Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki koparılmaz bağ,
yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.
Devlet
adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1481'de kurulan
mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak
anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz
döneminde kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de
de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda
Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim
programına konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği
taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı
öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de bir
idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren
sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda
öğrencilere "kuzulu pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka
geleneğin başlangıcını oluşturur.
Curel'den sonra görevi
devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux, Signor Martinetti, Stangali
gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra, değişik branşlara da eğilerek
(yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir ilki daha başlatmış olurlar. Bu
çalışmaların ürünü çok geçmeden alınmaya başlanır ve adı Türk Spor
Tarihi'ne altın harflerle yazılan Faik Üstünidman'ın yanı sıra, Binbaşı
Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev
alıp, izcilik, tenis, hokey gibi spor dallarının öğrenciler arasında
yaygınlaşmasını sağlarlar. Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla,
öğrenciler futbolla tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden
farklı olmayan ve kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama
futbol GSL' nin Tören Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına
dönüşmüştür.
1901 yılında İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James
Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan
Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te takımdaki İngilizler bir
anlaşmazlık sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü oluşturmuşlardır. 1904
yılında ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla
anlaşarak, İstanbul Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union
Club-İttihat Spor" sahasında düzenli karşılaşmalar yapmaya
başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu takımlar yabancı ya da azınlık
takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin gerçekleştirdikleri bu ilk futbol
karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem ilgilendirir hem de çok üzer.
Artık onların amacı, kendi futbol kulüplerini kurmak, ölesiye
sevdikleri bu oyunun kurallarını "hatmetmek" ve yabancılarla boy
ölçüşmektir.
Türk olmayan takımları yenmek
Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır:
"1
Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz merhum
Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek
Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk
müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik
Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi
gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik
ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe,
Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her
hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini
muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım.
Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe
gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla
yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören
arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman
Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet
de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı.
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."
Kulübün
adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda görüşler
ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya
varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın
yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan
"Galata Sarayı efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun
üzerine kurucular da ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun"
derler.
Kurucu Listeler
1905'ten
1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan, mektebin 889
numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla tuttuğu
Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin
(Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi
şöyle sıralar:
1-Ali Sami Yen
2-Asım Sonumut
3-Emin Bülend Serdaroğlu
4-Celal İbrahim
5-B. Nikolof
6-Milo Bakiş
7-Pol Bakiş
8-Bekir Sıtkı Bircan
9-Tahsin Nahit
10-Reşat Şirvanizade
11-Hüseyin Hüsnü
12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
13-Abidin Daver
1905'te
Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından,
Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını
bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp
yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle
birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu
tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine
dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste
yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle
gerçekleşmiştir:
1-Ali Sami Yen
2-Asım Sonumut
3-Emin Bülend Serdaroğlu
4-Celal İbrahim
5-Bekir Sıtkı Bircan
6-Reşat Şirvanizade
7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
8-Abidin Daver
Renklerin öyküsü
Galatasaray
Spor Kulübü'nün ilk renkleri kırmızı-beyaz'dır. Bayrağımızın
renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin baskıcı ve
paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve futbolcular sıkı
bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-lacivert renkler gündeme
gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray bugünkü renklerine
kavuşmuştur. Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen'den dinleyelim:
"Birçok
yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun
dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri,
vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz
taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile
kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının
yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. Ateşin
içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin
takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal
galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de
öyle oldu." Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu
renklerin Gül Baba'nın II.Beyazıt'a verdiği sarı ve kırmızı güllerden
esinlendiğini ileri sürer.